Çorum Mercek Haber

TUZ KOKUSU

TUZ KOKUSU

Et kokarsa tuzlarsın sorun çözülür. Peki tuz kokunca ne yapacaksın?

Hayatta her problemin bir çözümü, bir çaresi vardır ancak “çare”nin kendisi çürümüşse, kokmuşsa artık yapacak bir şey kalmamıştır.

Atalarımız “balık baştan kokar” demiş. Başı kokmayan balık kalmadı. Balık baştan zaten kokmuştur da, koku kuyruğuna kadar gelmiş mi artık ona bakmak gerekiyor.

***

Burnumuza keskin tuz kokusu geliyor. Hem de dört bir taraftan. Siyasette, ekonomide, dış politikada, ahlaki değerlerde, insan ilişkilerinde, milli eğitimde, tarımda… hayatın birçok alanında tuzun koktuğunu duyar olduk.

“Tuz kokuyor” kelimesi eleştiri anlamı taşıyor. Bu konuların her biri hakkında ayrı ayrı bırakın makaleyi, ansiklopedi yazmak mümkün. Ancak benim işlemek istediğim konu Türkçe ve Türk dili.

***

1986 – 87’li yıllar… Ortaokul yıllarındayım. Şimdinin Eti Anadolu Lisesi, bizim çocukluğumuzun Eti Ortaokulu’ndayız.

Türkçe öğretmenimiz Emine Ilgın sınıfta konuşuyor: “Çocuklar, bol bol okuyun. Türkçenizi geliştirin. Evinize mutlak suretle günlük bir gazete girmeli. Türkçenizi geliştirmek için yapmanız gereken en güzel şey gazete okumaktır. Babanızın eve en az bir tane gazete almasını sağlayın. Ve bu gazeteyi her gün okuyun. Televizyonda haber programlarını dinleyin…”

Böyle diyordu Emine Ilgın hocamız. Kendisini yıllardır görmüyorum. Yaşıyorsa Allah uzun ömür versin, vefat ettiyse mekanı cennet olsun.

Türkçe öğretmenimiz o dönem Türkçemizi geliştirmek için gazete okumamızı, haber programlarını dinmememizi tavsiye ediyordu haklı olarak. Çünkü bir gazeteye haber yazmak öyle kolay değildi. Anlaşılır olacaktı. Hatasız olacaktı. Haber herkesin anlayacağı bir dilde yazılacaktı. Hocamız böyle görmüştü.

Düşünüyorum da acaba şimdi olsa aynı tavsiyelerde bulunur muydu?

Bulunamazdın hocam bulunamazdın. İçin elvermezdi. Çünkü artık gazete okuyanın dili bozuluyor, kişiliği zedeleniyor hocam. Haber programlarını dinleyenler sinir krizleri geçiriyor hocam. Gazeteler, televizyonlar artık taraflı. Her biri belirli bir davanın, belirli bir düşüncenin medyası. İktidardan yana olmayana yaşama şansı verilmiyor. Adam kayırma, yağcılık, taraf tutma aldı başını gidiyor hocam… Gazete yöneticileri artık düzgün Türkçe’nin derdinde değil, nasıl hava atacak, nasıl birilerine yağcılık yapacak, nereleri gezecekler, ne yiyip içecekler onun derdinde…

Türkçeniz gelişsin diye gazete okumayı tavsiye ettin. Günümüzde adını-soyadını yazmayı bilmeyenler gazeteci oldu. İki lafı bir araya getiremeyenler canlı yayınlardan inmiyor. Bu Türkçeyi bize kim öğretecek hocam.

***

Kendimi övmeyi hiç sevmem. Durumu özetle geçeceğim. 1992 yılında gazeteciliğe başladım. Meslekte 27. yılım. Meslek yaşantım bozuk Türkçe’ye karşı savaşmakla, imla kurallarını en iyi şekilde uygulamaya çalışmakla geçti. Yeni elemanlar yetiştirmeye çalıştık. Başarılı olduğumuz durumlar da oldu, olamadığımız durumlar da. Çünkü ağaç yaş iken eğiliyor. Bir çocuğa ilk ve orta okulda düzgün Türkçe eğitimi veremezseniz o çocuğu bir daha zor kurtarırsınız. Elemanın birine Çorumspor’un bitişik yazıldığını iki yılda öğretemedim. Öncelikle öğretmenin kendisi Türkçeyi iyi derecede bilmeli ki çocuğa öğretsin.

Sınavda torpil, atamada torpil, işe alımlarda torpil… Liyakat, mesleğin hakkını vermek artık geçer akçe değil. İşi ehline teslim etmiyorlar artık.

Kitap yazmak çok ciddi bir iştir. Günümüzde yazılan birçok kitap bozuk Türkçe’den ve imla hatalarından geçilmiyor.

Herkes şair oldu, şiirin de tadını kaçırdılar.

Herkes sanatçı oldu, türküden, şarkıdan soğuduk.

Yıllarca öğretmenevinin tabelasında “Öğretmen evi” yazdı. Sonradan düzeltip “Öğretmenevi” yaptılar. Öğretmenevi bitişik yazılırsa Polisevi de bitişik yazılır. “Öğretmenevi” levhasının 200 metre ilerisinde “Polis Evi” diye levha görüyoruz. Aradaki fark ne?

Aslında bu memlekette Türkçe’yi bilmeyenlere reklamcılık, levha yazılımı işini yaptırmamak gerek.

***

Meslek yaşantım boyunca binlerce haber yaptım. Geçmiş yıllarda teknoloji bu kadar ileri boyutta değildi. Fotoğraf makinasını elimize alır, cadde cadde, sokak sokak gezerek haber toplar, esnafla, vatandaşla röportajlar yapardık. Ancak günümüzde bu imkanımız kalmadı. Çünkü en büyük haber kaynağımız sosyal medya oldu. Onlarca e-posta, onlarca basın bülteninin içinden çıkmak için çırpınıp duruyoruz. Zamana karşı yarışır hale geldik. Dışarı çıkarsak 2 haberle dönüyoruz, masa başında oturunca 102 haber. Acı ama gerçek…

Sadece bültenlerle ilgili anılarımı anlatmaya kalkışsam herhalde 24 ciltlik bir ansiklopediyi doldurur. Bunları es geçerek birkaç çarpıcı örnek vermek istiyorum:

(Verdiğim örnekleri kimse üstüne alınmasın. İşinin, mesleğinin hakkını verenler elbette ki var. Bunlar istisna dışı…)

Bir ilde düzgün Türkçe’nin tepe noktası neresidir? Milli Eğitim Müdürlüğü. Milli Eğitim Müdürlüklerinden gelen mailler bozuk ne yazık ki. Hele bir ilçenin müdürü var ki evlere şenlik, (bültenleri de kendisi bizzat hazırlıyor) kurduğu cümleleri anlamak, içinden çıkmak için başka bir uzmana ihtiyacınız var. Veya yanınızda bir kutu aspirin taşımak zorundasınız. Hitit Üniversitesi’nden gelen mailler bozuk. (Türkçe’yi iyi bilenler Hitit Üniversitesi’nin internet sitesine bakıp durumun vahametini görebilir.) Okullardan gelen mailler, dershanelerden gelen mailler… Düzgün bir Türkçe’ye rastlamak, bozuk olmayan bir cümle bulmak ne mümkün? Bu kurumlar öğrenci yetiştiren kurumlar.

Yıllar önce bir Türkçe öğretmeninin yazdığı yazının sadece bir paragrafında 17 tane hata ve bozuk cümle bulmuş bir muhabirim ben… Bunu söylerken de lütfen yanlış anlamayın, Türkçeyi çok iyi bildiğimi ya da Türk Dil Kurumu uzmanı olduğumu iddia etmiyorum. Ancak neyin doğru, neyin yanlış olduğunu bilecek kadar da olgunum.

Çorum’da yaklaşık 50 yıllık bir gazeteci olan, düzgün Türkçe konusunda çok hassas bir kişiliğe sahip Çorum Haber Gazetesi Genel Müdürü Mehmet Yolyapar’ın da bazı basın bültenlerinin içinden çıkamayıp “noktası – virgülüne aynen yayınlıyoruz” dediği günleri de bilirim. Bu arada Sayın Yolyapar’ı Türkçe ve imla kurallarına karşı hassasiyetinden dolayı kutluyorum.

***

Bir sohbet esnasında bir okulun müdürü anlatıyordu: “Ben hiç kitap okumam ki. Okul bitti, kitap da bitti.”

Bunu söyleyen Çorum’da çok ünlü bir lisenin müdürü.

Vah vah halimize. Öğrencilere okumayı kim sevdirecekse?…

HADİ KİB…

Peki bu gidişat nereye kadar? Günümüz gençlerinin Türkçe konusundaki durumu nedir?

Tembel bir gençlik yetiştiriyoruz. Okumayan, araştırmayan, incelemeyen, yürüyüp koşmayan, hazıra konan, uykucu, eringeç bir gençlik…

Msn, facebook, twitter gibi sosyal paylaşım siteleri ile cep telefonu mesajlarında çoğunlukla gençler tarafından kullanılan “ok”, “tmm”, “slm”, “mrb”, “kib”, “aeo”, “bye” gibi kısaltmalar Türk dilinin geleceğini tehdit ediyor. Oldukça tehlikeli gördüğüm bu sohbet dili 5-10 yıl sonra hangi boyutlara ulaşacak?

Bu tür kelimeler o kadar sık kullanılıyor ki; “nereye gidiyoruz” demekten kendimizi alamıyoruz. Gençler adeta kelimenin tamamını yazmayı kendine yük kabul ediyor.

Bin anne oğluna ‘oğlm nslsn’ diye mesaj gönderiyor, çocuk da ‘im’ diye cevaplıyor.

***

Sosyal paylaşım siteleri ile cep telefonu mesajlarında yaygın olarak kullanılan kısaltmalardan bazıları şöyle:

selam: slm,

merhaba: mrb,

tamam: ok, (İngilizce’de okey’in ok’u)

tamam: tmm,

kendine iyi bak: kib,

ne haber?: nbr,

Allah’a emanet ol: aeo,

selamün aleyküm: s.a,

aleyküm selam: a.s,

güle güle: bye,

evet: e,

hayır: h,
ne zaman: nzm?,

bugün: bgn,

yarın: yrn,

lütfen: ltfn,

teşekkür ederim: tşk,

tebrikler: tbr,

seni seviyorum: ss,

neredesin: nrd?,

görüşürüz: grş,

inşallah: inş.

***

Birçok işyerinin tabelası yabancı. Yabancı isim modası aldı başını gidiyor.

İşyerlerinin camlarına asılan duyuru ilanları artık komedi sayfalarını süslüyor.

“Orgenik yımırta bulunur”

“Lütfen lağbaya veya yerlere cigara ve çöp atmayın”

Dil bir milletin aynasıdır. Dil bir milletin mayasıdır, özüdür. Dilimizin bozulmaması için gençleri, Türkçe’ye zarar verecek davranışlardan uzak durmaya davet ediyorum.

Bu kötü gidişatın önüne hemen set gerebilmek, “dur” demek için “hemen şimdi” harekete geçmek zorundayız.

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 3 YORUM
  1. hasan çiçekci dedi ki:

    mükemmel bir yazı olmuş. eline kalemine sağlık.

  2. Hacı Nuri dedi ki:

    Tek kelime ile muhteşem bir yazı olmuş, tabi anlayanlara!

  3. Abdullah Olcan dedi ki:

    Kalemine yüreğine sağlık. Çok güzel bir yazı olmuş

BİR YORUM YAZ